Kaç zamandır ezilmiyor içim. Ne oldu, ölüyor muyum diye sormaktan korkuyorum kendime. Çünkü seni sevmediğim her gün öldüğümü biliyorum. Günler acımasızca eritiyor beni. Karşı bile çıkmıyorum onlara; varlıklarından haberdarmışım gibi davranırsam var olacaklar ve suçumu yüzüme vuracaklar. “Sen onu hatırlamadığın, sevmediğin sürece yaşlanacak, yaşlanacaksın! Büyük bir zevkle bu güzelliğini elinden alacağız, günden güne yüzüne karanlık çökerteceğiz, gözlerindeki ışığı söndüreceğiz, içini öyle daraltacağız ki kendi sokaklarında bile yalpalayamayacaksın” diyecekler. Demesinler diye susuyorum, kapıyorum gözümü. Zaten gözümü açtığımda aynaları görüyorum. Günler demese de aynalar diyor. Aynalar vuruyor sensizliği yüzüme. Yüzümü yüzüme vuruyor. Yine genç olsam diyorum. Genç de olsam, seni sevmezsem yaşlıyım ben.
Yaşlılık göz kenarlarımda değil ki zaten gözlerimde. Gözlerimin ta içinde...
Senden sonra kağıtlara da boş boş bakıyorum. Yazsam kapılıp gideceğim biliyorum. Döne döne düşeceğim kendi içime. Dipsiz kuyu gibi. Aslında değil çünkü içimin de, dünyanın da dibini öylesine iyi biliyorum ki... Tekrar elimin kağıtlara değmesi demek zaten sen demek. Elime bir kör bıçak almam lazım. İçimi kazımam lazım. İlk sıyrıklarda kokunu alacağım. Duramayacağım. Kan kokusu çekecek, sen çekeceksin beni. Kan kokusunu duydukça derine ineceğim. Kemiğe dayanacak acı, o zaman seni tam olarak hatırlayacağım. Tekrar duyacağım. “Burada işte” diyeceğim “Burada işte” fakirin içine düştüğü altın dolu mağaradaki altınsın sen. Bense hem fakirim hem de çıkışı olmayan mağara. Ha almışım altını, ha almamışım. Fakir ya fakir, ya aç ölecek.
Yine de direniyorum. Hatırlamamak için. Hayır, bu sefer geçit vermeyeceğim sana. Beynimin tüm kapılarını kapattım. Seni dışarıda bıraktım. Yüreğimin dışında, evimin, komşularımın, kentin dışında. Gözlerimin, hayallerimin, gözyaşlarımın, özel günlerimin, bugünün ve gelecek günlerimin dışında. Direncimin, sevgimin, nefretimin, gün ışığımın, gecemin dışında bıraktım. Yazık ki sana kapadığım her kapı için bana da aynısından bir tane kapanıyor. Senin olmadığın her neresiyse orası benim için zaten yok. Günümde ve gecemde yoksun, günüm-gecem yok, ne nefretim kaldı ne sevgim, elimdeki sadece kupkuru, pörsümüş bir iç. Sen bende olma diye benden de vazgeçtim. Ne seni sevmeye hevesim kaldı zaten ne de beni geri almaya. Zaten çürümekte olan kimin işine yarar ki? Ben, ben olmayan beni ne yapayım?
O zaman neden mi yaşıyorum hala? Yaşamıyorum ki! Sadece zaman dolduruyorum. Dahası sadece bekliyorum. Beklemekten yorulduğum kadar hiçbir şeyden yorulmadım inan. Çabalamak, hayal hedefler koymak ve debelenmek veya direnmek bile beklemek kadar yormadı beni. Zaman dolduruyorum, bekliyorum. Sadece artık bunu daha sessiz yapıyorum. Daha güleç bekliyorum. Ev sahibini sev ki sevsin seni, korkarsan, bir misafir olarak ne kadar iyi karşılanabilirsin ki? Bu yüzden korkmuyorum artık gitmekten. Kimsenin canını da sıkmıyorum artık gideceğim diye. Acelem yok, biletimin tarihini bile değiştiremeyecek kadar yorgunum.
Artık tuzsuz denizim, karsız dağ, balıksız akvaryum, gri portakal... Kendimi bile cezbetmiyorum. Cezbetmek de istemiyorum. Kızgınım diye haykırmak geliyor içimden, içim yorulmuş, isteyemiyor. Sesim zaten eskiden de çıkmazdı, boğulurdum sesimin gelgitlerinde. Ayrıca neyi haykıracağım ki? Olmayan bir şeyin yıkıntısı mı olurmuş! Bana küstahça aşkı soruyorlar bazıları. Sanki yüzlerinde alaycı bir gülümseme var. Sanki onları birileri göndermiş, “ez onun içini” diyor, “iyice ez ki ayağının altında, kor olan kısmı varsa o da küle dönsün”. Zaten küllerden ibaretim. Ezdiklerini zannettikleri kor, sadece acıyan küllerim.
İşte böyle geçiyor günlerim bu ara. Sen doldurmadan içimi yarı şişirilmiş bir balon gibi anlamsızca sürünüyorum kaldırımlarda. Ara sıra bir çocuk gelip oynuyor benimle... Sonra sıkılıp gidiyor. Avuntularla bile dolduramadığım sevgi anılığında bakıyorum olanlara anlamsızca. Kendimi bile dışarıdan izliyorum. Bekleyen birini görüyorum Artık istese bile hiçbir şeyi iple çekemeyen biri. Vakit... Geçmiyor. Güleç karşılamak lazım ev sahibim ölümü; hazırlıklar tamam beklemek lazım. Hazırlanacak birşey kaldıysa.... Bu aralar ezilmiyor ki içim; yoksa elbet tadımlık birşeyler de ikram ederdik acıya...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder