16 Haziran 2008 Pazartesi

Doktor

Beni kurtarma doktor! Kurtaracağın bir şey yok çünkü. Göğsüme saplanmış kazıkları çıkarmama yardımcı ol yeter. Benim kuvvetim yetmiyor. Bir ayağını sağlam bir yere daya ve çek elinden geldiğince kazıkları. İnsanlar beni vampir zannediyor ve öldürmek için kazık saplıyorlar boyuna... Oysa sevmemeleri yeterli, bunu bilmiyorlar. Bilmedikleri gibi, sevmiyorlar da zaten. Ölüyüm, öldürmeye çalışıyorlar. Yorgun onlar da aslında. Öldürdükçe ölüyorum ama onlar devam ediyorlar.

Senden az şey mi bekliyorum yoksa çok şey mi bilmiyorum. Sevgisizlikten bunalıp boğuk çığlıklar atarken asıl kendi sevgisizliğime gömülüyorum. Sesimi bir ben duyuyorum bomboşlukla dolu bir boşlukta... Neden sevmiyorum, neden sevilmiyorum diye düşünmekten de bitap vaziyetteyim. Sadece yüz kat yorgan altında derin, alabildiğine derin ve sonsuz bir uykunun beni düzelteceğini biliyorum. Kurtulmanın tek yolunun bu olduğunu da. Sonsuza dek uyumak istiyorum; -eğer varsa- ahirette bile uyandırmasınlar beni. Doğmuş olmayı istemediğim gibi ölümü de, ondan sonrasını da istemiyorum. Her yaşam ve ölüm anını reddediyorum; reddetme seçeneğim varmış gibi...

Pollyanna’larımı aldırdım. Gittim kürtaj yaptırdım. Takılmış plak gibi şükretmemi söyleyen, bir elinde pembe gözlük, diğerinde gözümü bağlayacağı bir paçavra ile içimden bana bakan ve gülümsemesi suratına yapışmış Pollyanna’larımı aldırttım. Narkoz bile verdirtmedim doktoruma. Çıkıp gittiğinden emin olmak için. Pollyannacılık gidecekse neden acı çekmeyi uzaklaştırayım ki kendimden?

İşte böyle veriyorum kendimi sana doktor. Al istediğin gibi yoğur beni ama bana dünyanın güzel, insanların iyi olduğunu söyleme sakın! Bu yalanlarla uzunca bir süre geçirdim ben hali hazırda. Beni gülümser maskeli insanlara inanır duruma getirme. Sadece kazıklarımı çıkar. Çok da toplama yerden beni, bırak eksik parçalarım kalsın. Onları doldurmak için yazıyorum ben. Ancak öyle yazıyorum. Tam olursam yazamam ki!

Bana maske takma. Sen yapmazsın biliyorum, bana taktırırsın o maskeyi. Yalnız unutma. Benim hüznüm gülümser maskemin altından görünecek kadar büyüktür. Yani pek işe yaramaz. Sen en iyisi özümü yoğur...

Yalnızlığını paylaş da deme lütfen. Kim kendi yalnızlığını gerçekten anlatabilmiş? İnsanın şahsına aittir yalnızlığı, mülke tecavüze girer, sorma yalnızlığımı, dokunma. Yapabilirsen sıkıştır ama içine girme. Sıkıştır çünkü bedenimde yalnızlıktan ve acıdan, başka hiçbir şeye yer kalmadı. Başka pislikler için yer aç.

Sen en iyisi iyileştirme beni, öldür. Gerçekten. Yapabiliyorsan böylesi en güzeli. Yeter ki kimse fark etmesin öldüğümü. Zaten ancak üç-beş kişi var anlayacak, sessiz, usulca götür ki beni, kimse anlamasın. Uzağa gittim, iyiyim diye düşünsünler, “o bir yerde yine rahatsızlık yaratıyordur yine” desinler, gerisini düşünmesinler. Yapabilirsen bunu yap. İstediğim en imkansız şeyi de sen bulup çıkar aradan. Hangisini yapmak zor? Elbet biri daha kolaydır senden istediklerimin. Bu arada sen de düşün.

Daha yakından tanımak istiyorsan beni, gez benimle bir süre. Anlamsızlığımı takip et...

Keşke görünmez olsan ve elindeki kağıt kalemle ardımdan gelsen. Ne kadar dolarsam o kadar boşaldığımı anlasan... Söylediklerimin kuruntu değil, etten kemikten acılar olduğunu görsen. Kendime acımıyorum, devam ediyorsa gün, benim de yürümem gerektiğini bilecek kadar kabullendim bir yaşamın var olduğunu. Asıl küfür belki de beni bana sormadan doğurana...

Özgür irade mi? Neye karşı? Gitmeme bile izin verilmiyor! Despot bir dünya bu, adil olmayan bir dünya! Ben kokmadan bulaşmadan, yalnızca yüreğimde yaşanmışlığımın bavuluyla gitmek istiyorum, o kadar. O zaman sana da çözecek bir şey kalmayacak doktor; düğüm benim!

Sen şimdilik kazıkları çıkar yeter. Can acım biraz azalsın, toparlarım ben. İşten-güçten yara bandı yapar, delikleri kaparım. Sen şimdilik kazıkları çıkar. Elinde yara varsa dikkat et yalnızca; yalnızlığım bulaşıcıdır...

Hiç yorum yok: