16 Haziran 2008 Pazartesi

BEN -HER ZAMANKİ-

Toraman çocuk... Kadın gibi Türk kadını, yeni neslin şişman saçması... Her şeyi içinde taşıyan boşluğun tarifi kelimesiz masal; masalsız büyümüş bir ocuğun yumuşacıklığından yoksun, aklında hiç de masum düşünceler bulundurmayan ben...

‘Ben’den başka bir şey yazmaktan aciz, aşkla ölüm arasında tıkanmış kalmış, kelimeleri parmaklarla sınırlı, parmakları hayatına girenleri saymakla yükümlü, amme hizmeti yapmaktan namusu pörsümüş, hayallerini yersizliğinden sıkılıp ucuz bir prodüksiyon şirketiyle anlaşmış, umutlarını cibiliyetsiz adamların eline vermiş, ‘öz hayal’siz kalmış ben...

Bakarsan herkesten zeki, bakmazsan topundan aptal, az alkolle kıvama gelen, çoğuyla zıvanadan çıkan, hepsini hatırlayıp da hatırlamazdan gelen; yaptığını yapandan çok bilip de bilenden çok inkar eden ben...

Beyaz klavyelere tutkun; aynı klavyeyle çirkin şeyler yazmaya meyilli, güveni yüzünden paranoyak, paranoyası yüzünden aç, yalnızdan bir gömlek daha yalnız; aynada çiftleşen ben... Aşksız aşklarından ilhamını alıp harfleriyle kuruluğunu katık eden, ölmeyi bile beceremezken kaçırdığı hiçbir şeye üzülmeyen ben...

Devrimden kaçan, devrine sıkı sıkı yapışkan, on sekiz yaşına sıkışmış kalmış, ilerlemeye tonlarcasına korkuyla bakan, danstan nefret eden vals tutkunu, enstrüman çalmaktan sıkılmış müzik dehası, müziğe yetişememiş, hayata hep uyuyakalan ben...

Ben demekten ölesiye sıkılmışlığıyla ‘ben’likten başka bir şey bilmediği için yalnızca kendi çevresinde dolanan, dönmekten başı dönen, yine de doğru gitmeye çalışan, çalıştıkça batan -kendisi dahil herkese batan- battıkça batak olan, çamur deryasına yer çekimi ekleyen ben...

Uyumlu, vicdan sahibi, bencilliğin son noktasında bir bukalemun edasıyla yine de şirin görünme sevdasında, rulet masasında hep kaybeden, ‘onun bunun’ malı olanlara dokunmanın azabıyla zevkten çıldıran, sonra kendi vicdanına yenilen kahramanların yüzkarası yenilmez vicdansız ben...

Geceleri bir yudum gündüze, gündüz çok yudum başkalarına bağımlı, acıya tiryaki, bırakmaya niyeti olmayan, parmakları diğer görevini bıraktıkça birkaç çizik atmaya elverişli hale gelen, kendi halinden şikayetçi ben...

Sonlardan aldığı hazzı ölesiye acıya çeviren, sona bir türlü son yazamayan, başladığı işi layıkıyla teslim edip de içinde bitiremeyen, kendi satırlarını bile sonuna dek okuyamayan ben...

Hiç yorum yok: